Verekuyu 2 Mağarası | Yalova | 22-23 Ekim 2011
İstanbul yakınlarında eğitim amaçlı dikey mağara arayışımız sürüyor…
İlk olarak 2006’da Atila Ulaş Ağabey’in rehberliğinde gitmiştik. Her yönüyle güzel bir maceraydı ama ondan sonra Verekuyu 2’ye bir daha uğramadık. Zira mağara ağzına ulaşmak için Yalova Kurtköy’den başlayan ve saatler süren bol tırmanışlı bir yürüyüş gerekiyordu ve deneyimsiz mağaracıların dikey mağara tecrübesi kazanması için, doğrusu bunca uğraşa değmiyordu. Sanki boşuna eziyet oluyordu.
Nedendir bilinmez (sanırım aptallığımızdan), Verekuyu 2’nin koordinatlarını google maps’e girmek onca zaman aklımıza gelmemişti. Geçenlerde girdik baktık ki aslında tek seçenek Kurtköy’den doğru yürümek değilmiş. Mağara’nın güneyinden (Bursa’dan doğru) mağara ağzına çok yaklaşan yollar varmış. Şu Mavi-Yeşil Yol’lardan bir tanesi. E haydi bir deneyelim dedik. Belki de güzel bir döşeme yapıp deneyimsiz mağaracı arkadaşlar için güzel bir eğitim mağarası hazırlayabilirdik. Hem de deneyimlilere döşeme antrenmanı olurdu.
Geziye gideceğimizin önceki günü gezi yemeğine denk geldiğinden olacak, yola çıkış saatimiz öğleden sonra 2’yi buldu. Kamp alanına yaklaştığımızda hava daha yeni kararmıştı ama domuzların yuvalarından çıkıp yemek aramaya başlamalarına yeterliydi. Kamp alanına giden yolda birkaç tanesi yolumuzu kesti. Hayatımda bir yaban domuzuna hiç o kadar yaklaşmamıştım. Saçlarımın geriye kalan yarısını da oracıkta döküverdim. Zannetmeyin ki domuzla yüz yüze geldik. Biz arabanın içindeydik. O ikisi de (evet 2 tanelerdi) arabanın farlarından gözleri kamaşmış, şaşırmış, kaçacak delik arıyorlardı. Olsun, boşaltım sistemimizi kontrol edemeyecek kadar korkmamıza yetti. Kamp alanına varana kadar burnuma pis kokular gelecekti.
Kamp alanı olarak belirlediğimiz noktaya geldik. Bir çeşme bulduk ve yanına kamp atmayı düşündük ama kimse arabadan inemiyordu. Ya domuzlar, kurtlar, çakallar arabadan inmemizi bekliyorsa? Ya iner inmez bize saldıracaklarsa? Doğal ki ortalıkta kimsecikler yoktu muhtemelen onlar da aynı şekilde bizden korkuyorlardı. Kampı attık ama tir tir titriyorduk. Korkudan değil tabi ki, soğuktan! Yoğun bir sis basmıştı ortalığı ve nem, soğuğu iliklerimizde hissetmemize neden oluyordu.
Elimizde 2006 yılından kalma koordinatlar var. Mağarayı bulup bulamayacağımızın bile garantisi yok. Aklımıza saçma bir fikir geliyor; “İkiye ayrılalım. Ben ve Ozan gidelim, mağaranın yerini akşamdan bulalım, koordinatları doğrulayalım, sabah da ilk iş gider döşeriz mağarayı. Serhat ve Ezgi de kamp kursun, ateş yaksın”. Kimseden itiraz gelmiyor, gece gece onca tehlikenin ortasına atıyoruz kendimizi. Neredeyiz bilmiyoruz, elimizde 5 sene öncenin koordinatları ve 10 yıllık bir GPS, birimizin başına bir şey gelse, diğeri dönüş yolunu zor bulur. Haydi dönüş yolunu buldu, geri gelip kazazedeyi bulamaz. Özet olarak; o saatte mağara aramaya çıkmak saçma bir fikirdi.
Hedef kuş uçuşu 500 metre mesafede, hedef ile aramızda yoğun bir orman örtüsü var, patika yok, arazi engebeli, bir in bir çık, GPS doğrultuyu tuttursun diye bir sağa bir sola, ha domuz çıktı, ha çıkacak… Yarım saat sonra hedefimize ulaşıyoruz. Koordinatlarda sadece 20 metre sapma var. Açıkçası bu benim için çok şaşırtıcı bir sonuç. Zira Amerika Irak’a girdikten sonra koordinatlarla çok fazla oynandığını duymuştum.
Evet, ilk zaferimizi elde ettik, mağarayı bulduk. Şimdi sıra dönüş yolunda; bir aşağı, bir yukarı, bir sağa, bir sola, etrafta eşelenmiş ağaç kökleri, çamurdaki çift toynak izleri, aman tanrım, birazdan burun buruna geleceğiz galiba… Derken kamptakilerin kafa lambaları bizi selamlıyor. Derin bir ohhh…
Ne ateş var, ne çadır, korkudan arabadan çıkamamış garipler. Olsun iki dakikada (~30 dk.) ateşi yakıp, sucuk pişirip, biber közleyip karnımızı doyuruyoruz. Güzel bir uykuyu hak ettik. Sabah da erken kalkacağımız için erkenden yatıyoruz. Asıl macera yarın sabah. Kahvaltıdan sonra doğru mağaranın yolunun tuttuk.
Verekuyu 2’ye 2006’da geldiğimizde sadece ölçüm almak amaçlı gelişigüzel geçici bir döşeme yapmıştık, bolt falan çakmamıştık, ne de olsa sadece iki kişiydik. Bu seferse amacımız mağarayı yenilere hazırlamaktı, güzel bir döşeme ile düşen taşlardan uzağa boltlar çakacaktık. 2 Ozan, 1 Ezgi derken toplam 4 bolt çakıp, döküntü kayaları süpürdük. Yalnız mağara yıkılıyor. Yıkılıyor derken, dökülüyor anlamında. Tutacağın yeri 2 kere düşünüp, 3 kere yokladıktan sonra tutmalısın. Yoksa elinde kalıyor.
Sonuç olarak güzel bir döşeme oldu. Geçe kalmadan mağarayı toplayıp çıktık. Serhat, Ezgi, Ozan ve ben olmak üzere toplam dört kişinin katıldığı bu minik ama bol maceralı gezi Pazar akşamı saat 8 sularında son buldu.
Özgün Sarısoy